Subscribe Us

Header Ads

KİŞİLER HUKUKU BÖLÜM 1

Kişiler Hukuku

 1) Hukuksal Açıdan Kişi Kavramı ve Önemi
Hukukta hak ehliyetine sahip varlıklara kişi denir. Bugün kişi dendiği zaman fizikî varlığı ve hak ehliyeti yanında, toplum içindeki durumu ve kişiliğine ait manevî nitelikleri de anlaşılmaktadır. Manevî nitelikleri olarak:
- İnsanın ismi ve isim üzerindeki hakları
- Şeref ve namusu üzerinde hakları
- Yaşam hakkı
- Sağlık hakkı
- Hısımlık ilişkileri
- İkametgâh
Hukuk referans noktası hak sahibi yani kişidir. Kişi yoksa hak yoktur. Bu kişi gerçek veya tüzel kişi olabilir.
Code Napolyon dediğimiz hukukla 19.yy.dan itibaren başlar.
Kişi terimi ile ilk olarak insanlar anlaşılır. Medeni Kanun'da kişiler ikiye ayrılır:
- Gerçek kişiler
- Tüzel kişiler
- Kamu hukuk tüzel kişileri
- Özel hukuk tüzel kişileri
- Karma nitelikte olanlar
Medenî Hukuk bakımından tüzel kişiler:
- Dernekler: Kişi toplulukları
- Vakıflar: Mal toplulukları
2) Kişiliğin Başlangıcı
MK 28’e göre “Kişilik çocuğun sap olarak tamamıyla doğduğu anda başlar.”
Kişiliğin başlangıcı genel kural maddesine göre iki şart aranır:
a. Çocuğun ana rahminden tamamıyla ayrılmış olması. Göbek bağının kesilmiş olmasının bir önemi
yoktur.
b. Sağ olarak doğması. Çocuğun sağ doğmaktan maksat, çocuğun bir saniye de olsa yaşam belirtileri
göstermesidir. (Nefes alması, kalbinin atması)
Doğum ispatı: Çocuğun sağ ya da ölü doğduğunu ispat, genel kurala göre (MK 6) bunu iddia edene aittir.
(M.Dural)
2.1) Ceninin Hukukî Durumu
Ana rahmine düşmüş çocuğa “cenin” denir. MK 28/2’ye göre “Sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü
andan itibaren hak ehliyetini elde eder.” Dolayısıyla sonunda sağ doğma koşuluna bağlı olarak ceninin kişilik
kazanması tam ve sağ doğması ile başlar. Cenin sonradan sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren geçmişe etkili olarak hak ehliyetini elde eder. Ana rahmine düşmüş demek döllenmenin yani zigotun oluşması yeterlidir.
Özellikle miras hukuku bakımından önem arz eder. Ölü doğmuşsa herhangi bir hak elde edilmez.
Mirasçı olabilmek için miras bırakan kişinin öldüğü andan itibaren mirasçı kişinin hayatta olması gerekir. Eğer altsoyda bir kişi varsa üstsoya miras gitmez. Kadın-Koca ve bir çocuk olduğunu düşünelim. Adam öldüğünde çocuğu varsa adamın anne babasına miras gitmez. Mirasın ¾’ü çocuğuna, ¼’ü eşine gidecektir. Eğer çocuğu yoksa mirasın ½’si eşine, ½’si adamın anne babasına gidecektir. Adamın öldüğü andan itibaren çocuğu olmasa bile cenin ana rahmine düşmüşse, bu takdirde bu ceninin 9 ay sonra tam ve sağ doğmak kaydıyla cenin mirasçı olabilecek ve üstsoya miras gitmeyecektir. Ölü doğarsa söylenen paylarda üstsoya miras gidecektir.
Henüz ana rahmine düşmemişse ceninin hak ehliyeti yoktur. Ancak MK ilerde doğabilecek bu gibi çocuklar için bazı hükümler getirmiştir: Bir kişi vasiyetname ile henüz ana rahmine düşmemiş bir çocuğu "fevkalade ikame yolu"yla art mirasçı veya art miras alacaklısı olarak belirleyebilir.
3) Hak Ehliyeti
MK 8’e göre “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar hukuk düzeninin sınırları içinde
haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.”
Hak ehliyeti ile fiil ehliyetini karıştırmamak gerekir.
Hak ehliyeti: Hak sahibi olabilmek ve borç altına girebilmek.
Fiil ehliyeti: Kişinin kendi iradesiyle, kendi fiili ile kendisi için hak ve borç edinmesidir.
Hak ehliyeti bakımından iki ilke kabul edilir:
a) Genellik: Her insanın hak ehliyeti vardır, demekle ırk, din, dil, cinsiyet, renk, vb. ayrımların olmadığı.
b) Eşitlik: Bütün insanlar, hukuk düzeni sınırları içinde haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. Bahsedilen
eşitlik, hukukî eşitliktir ve Özel Hukuk kuralıdır. Kamu hukukunda böyle genel bir kural yoktur. Ayrıca
eşitlik sınırsız olmayıp kanunun izin verdiği ölçüde kullanılır.
Hak ehliyeti, pasif bir ehliyettir. Hakkı elde etmek için herhangi bir eyleme gerek yoktur.
Hak ehliyeti dendiği zaman anlaşılması gereken medenî haklara sahip olmak demektir. Ya da medenî
haklardan yararlanma hakkı demektir.
Medenî hakları kullanma hakkı ise fiil ehliyetidir. Kişi bu ehliyetle iradesiyle, bizzat haklar edinebilir ve borç altına girebilir. Hukukî işlem, hukukî fiil, haksız fiillerinden sorumluluk, taraf ehliyeti ya da dava ehliyetini kapsar.
4) Fiil Ehliyeti ve Şartları
MK 9’a göre “Fiil ehliyetine sahip olan kimse fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” Fiil
ehliyeti kavramı içine hukukî işlem ehliyeti, hukukî fiil ehliyeti ve haksız fiillerden sorumlu tutulabilme girmektedir.
Hukukî işlem ehliyetinin içine sözleşme yapma ehliyeti, evlenme ehliyeti, vasiyet yapma ehliyeti, dava ehliyeti, tasarruf ehliyeti girebilir.
4.1) Şartları
MK 10’a göre “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” Bu
maddeyle 3 şart sayılmıştır:
a) Ayırt etme gücü: Doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneğine sahip olmak ve akla uygun davranmaktır. Yaş
küçüklüğü (11-12 yaş altıları), akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da buna benzer sebeplerle akla
uygun şekilde davranmayı engellemeyen hâllerde, kişinin temyiz kudretine sahip olduğu kabul edilir.
b) Ergin (reşit) olmak: 18 yaşının doldurulmasıyla başlar, 18’e girmek yeterli değildir. 19 yaşına basmakla
oluşur. (Hoca bu kısmı üstünkörü geçtiği için anlaşılmıyor, bu nedenle M. Dural ve E. Teziç’ten
ayrıntıladım.)
1.istisna: MK 124’e göre kadın ve erkek 17 yaşını doldurunca evlenebilirler. Aynı maddenin
ikinci fıkrasına göre geçerli bir sebep varsa erkek ve kadın, yasal temsilcinin izni ve hâkimin kararıyla
evlenebilir ve ergin olabilirler. Olağanüstü durumlarda (cinsel ilişkide kadının hamile kalması)
ise 16 yaşını tamamlamış kişi de hâkimin kararıyla evlenebilir. Yasal temsilci izni aranmaz.
2.istisna: Bazı hâllerde henüz 18 yaşını doldurmamış olan kimselerin fiil ehliyetine sahip olmaları
bir zorunluluktan kaynaklanabilir. Bu durumda aranan şart kişinin 15 yaşını doldurmuş olmasıdır.
Ergin kılınma talebi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için talep küçük tarafından
yapılmalıdır ve küçüğün bir çıkarının bulunması gerekir. Olağanüstü kabul edilen bu durumlarda
hâkimin kararıyla ergin sayılabilir. Yasal temsilci veli ise (ana-baba) izin aranır. Fakat yasal temsilci
vasi ise izin aranmaz.
c) Kısıtlı olmama: Kısıtlı olmama “hacir” altında olmamadır. Hacir, kanunda öngörülen belli sebeplerle
kişinin kısmen veya tamamen fiillerinin kısıtlanmasıdır. Bunlar, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık,
alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, kötü yaşama veya kötü yönetim tarzı, bir yıl veya daha fazla hapis
cezası olabilir. Bu kişilere “vasi” tayin edilir. Zira kendi isteğiyle; yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği ya da ağır bir hastalığı sebebiyle kendi menfaatlerini korumayacağını ve işlerini yönetemeyeceğini ispatladığı zaman da kısıtlılığına karar verilebilir.
4.2) Ehliyetli Türleri
1) TAM EHLİYETLİLER: Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.
Fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleriyle her türlü hak edinebilir ve borç altına girebilir.
2) TAM EHLİYETSİZLER: Ayırt etme gücünden yoksun kişilerdir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl
zayıflığı, sarhoşluk gibi hâller varsa fiil ehliyetsizliği vardır. Kanunda gösterilen istisnalar dışında bu kişilerin fiilleri hukukî sonuç doğurmaz. Bu kişiler kısıtlanmış olsun ya da olmasın fiil ehliyetinden tamamiyle yoksundurlar, yaptıkları hukukî işlemler kesin hükümsüzdür, haksız fiillerinden de sorumlu değillerdir. Genel nitelikli işlemler yasal temsilcileri tarafından yapılabilir. Ancak kanunda belirtilen bazı istisnalar da vardır. Ayrık görülen bu durumlarda yani temyiz gücünün
aranmadığı durumlarda (o kişinin menfaatini korumak için) hukukî işlem ehliyeti veli veya vasisi tarafından kullanılabilir. (Çok istisnai bir durum) Yoksa kural olarak bu kişiler, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları da kendi başlarına kullanamayacaklardır. Veli ve vasisi de kullanamaz.
Ayrıca kural olarak haksız fiil ehliyeti de yoktur, hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verdiği takdirde, bu fiilin tazmininden de sorumsuzdur. Fakat istisnaen kusursuz bir sorumluluk söz konusuysa yani hukuka aykırı bir fiille bir başkasına zarar verildiği durumlarda kişinin kusurlu olma durumu aranmıyorsa bu kişilerin tazminat sorumluluğu söz konusu olabileceği gibi belli durumlarda yine mahkeme hakkaniyet gereği zararın tazminine karar verebilir. Kusur olmasa dahi zararın tazminine karar verecektir.
Tam ehliyetsizlerin hukukî işlemleri tam hükümsüzdür. Aslolan işlemin yapıldığı esnada kişinin temyiz
kudretinden yoksun olmasıdır. Temyiz kudret işlem yapılırken aranır. Ayırt etme gücünün sürekli veya geçici olması, kusurlu ya da kusursuz olmasının da bir önemi yoktur. Diğer taraftan, kanunî temsilcisinin önceden veya sonradan rıza göstermesinin de önemi yoktur. İşlemin geçerli olması için ayırt etme gücünü kazandıktan sonra işlem yeni baştan yapılmalıdır.
İşlemin hükümsüzlüğü her zaman ileri sürülebilir veya mahkemece kendiliğinden göz önüne alınabilir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere şahsa sıkıya bağlı haklarını da kullanamazlar. Kanunî temsilci de onun adına bu hakları kullanamaz. Örneğin vasiyetname yapamaz, evlenemez.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla intikal edilemeyen haklardır. 2’ye ayrılır:
a. Mutlak haklar: Bu hakların hak sahibi tarafından bizzat kullanılması gerekir, temsil veya vekalet geçerli
değildir. Evlenme, nişanlanma, evlilik dışı çocuğun tanınması, vasiyetname yapma.
b. Nisbi haklar: Bu hakların kanuni temsilci tarafından yapılması mümkündür. Kişilik hakları, maddî ve
manevî tazminat talebi, tıbbî bir ameliyata muvafakat etmek.
Burada üzerinde durulması gereken bir konu tam ehliyetsizin boşanma hâlidir. Tam ehliyetsiz aleyhine
açılmış olan boşanma davasında kanunî temsilci onun adına savunma hakkını kullanabilir. Fakat boşanma hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için davayı tam ehliyetsiz ya da kanuni temsilci açamaz. Fakat bazı istisnai
durumlarda örneğin tam ehliyetsize eşi tarafından çok kötü muamelelerde bulunuluyorsa veya eş zina yapmaktaysa kanunî temsilciye tam ehliyetsiz adına boşanmayı talep etme hakkı verilebilmektedir.
Kesin hükümsüzlüğün istisnaları arasında bazı durumlar vardır.
Birinci istisna evlenmedir, buna göre tam ehliyetsiz birinin yaptığı evlilik hükümsüz değildir. Evliliğin
geçersiz olması için bir iptal davasının açılmış ve mahkemece evliliğin iptaline karar verilmiş olması gerekir. Aksi takdirde evlilik, iptal edilinceye kadar geçerli bir evliliğin bütün hukukî sonuçlarını doğurur. İkinci istisna ölüme bağlı tasarruflarda söz konusu olup bunların da geçersiz olabilmeleri için iptal davası açılmalı ve mahkemece iptaline karar verilmelidir.
Kesin hükümsüzlüğe bağlanan başka bazı sonuçlar da vardır:
a. Geri verme borcu: Hukukî işlemin geçersiz olması sonucu, bu işlemin (sözleşmenin) ifası nedeniyle
verilmiş olan şeylerin sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca geri verilmesi gerekir.
b. Tam ehliyetsizin karşı tarafının iyi niyeti: Kanun tam ehliyetsizle sözleşme yapanın iyi niyetini
korumamıştır. Karşı taraf sözleşme yaptığı kişinin tam ehliyetsiz olduğunu bilmediğini veya bilebilecek
durumda olmadığını iddia etse bile onun bu iyi niyeti göz önüne alınmaz. Sözleşme yine kesin
hükümsüzdür.
c. Hakkın kötüye kullanılması yasağı açısından: Tam ehliyetsizi korumak amacıyla getirilmiş bir kuraldır.
Bu nedenle kesin hükümsüzlük, tam ehliyetsize zarar vermek amacıyla kullanılıyorsa hakkın kötüye
kullanılması niteliğindedir, hukukî işlem tam ehliyetsiz tarafından yapılmış olmasına rağmen geçerli olur.
Ayırt etme gücünden yoksun olan bir kimse, her nasılsa kendi yararına bir sözleşme yapmışsa diğer tarafça bunun kesin hükümsüzlüğünün ileri sürülmesi böyle bir sonuç doğurur.
Hukukî işlemlerde tam ehliyetsizlerin temsili:Belirli istisnalar dışında tam ehliyetsizler hiçbir işlem yapamaz. Onun adına kanunî temsilci (veli veya vasi)
tarafından yapılır. Bizzat kanunî temsilci tarafından yapılması zorunludur.
Yasak işlemler açısından MK 449’da belirtilen işlemleri tam ehliyetsizler adına kanunî temsilci yapamaz: kefil olamaz, vakıf kuramaz, önemli bağışlarda bulunamaz.
Tam ehliyetsizlerin hukukî fiilleri
Tam ehliyetsizlerde yaptıkları fiiller, onları bağlamaz. Ancak hukukî bir sonucun doğması için irade
açıklamasının aranmadığı hâllerde tam ehliyetsiz hak sahibi olabilir. Örneğin, tam ehliyetsiz başkasının taşınırını isterse veya başka bir şekil verirse (hukukî tağyir), o yeni şeyin mülkiyetini kazanır. Aynı şekilde tam ehliyetsizin cinsel ilişki kurduğu kadından çocuğu olursa kendisine karşı babalık davası açılabilir.
Tam ehliyetsizlerin haksız fiilleri
BK 49’a göre bir kimsenin işlediği haksız fiil nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için kusurun (kast ve ihmal)
bulunması şarttır. Tam ehliyetsizlerde ayırt etme gücü bulunmadığından kusurdan söz edilemez. Ancak tam ehliyetsize nezaret etmekle yükümlü kişilerin hukukî sorumluluğu söz konusu olabilir. Örneğin, ev başkanı, küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanın verdiği zarardan sorumludur. Kusurlu sorumluluk denir.
Hakkaniyet sorumluluğu
BK 65’e göre “Hakkaniyet gerektiriyorsa hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.” Zarar veren zenginken zarara uğrayan kişi fakirse hâkim fakir kişinin tazminin karşılanmasına karar verebilir. Kusursuz sorumluluk hâlleri
Bir kişinin haksız fiilden sorumlu olması için kusurun aranmadığı hâllere denmektedir. Burada sadece, hukuka aykırı bir olayla zarar verilmiş olması sorumluluk için yeterlidir. Örneğin, yapı malikinin, hayvan bulunduranın, adam çalıştıranın sorumluluğu. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybı
BK 59’a göre “Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle
yükümlüdür.” Ancak, bu kişi ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.
Örneğin, zorla uyuşturucu içirilmesi sonucu verilen zarar.
3) SINIRLI EHLİYETSİZLER
Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılardır. (15-19 yaş arası küçükler veya 30-40 yaşında kısıtlılar.)
Kanuni temsilcilerinin rızası olmadan “genel nitelikli” işlemleri yapamazlar (kira sözleşmesi, satım
sözleşmesi) ve yine izin veya icazet olmadan kendilerini borç altına sokan işlemleri ve tasarruf işlemlerini yapamazlar.
Ayrıca sadece borçlanma ve tasarruf işlemleri yönünden değil, davaya taraf olması yönünden de yasal
temsilcinin rızası aranır. Yasal temsilci izniyle dava açabilir, davalı olması hâlinde de yasal temsilci tarafından temsil edilir.
Sınırlı ehliyetsizler, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kendi başlarına kullanabilirler. Bu haklarda kanunî temsilci izni aranmaz. Ayrıca kendine kazandırma yapılan işlemlerde de kanunî temsilci aranmaz.
Haksız fiillerden sorumlulukları tamdır.
Sınırlı ehliyetsizlerin kanunî temsilcileri önceden izin (rıza) verebildiği gibi, işlem yapıldıktan sonra da işleme
onay (icazet) verebilir. Kanunî temsilcinin rızası yazılı veya sözlü, açık veya örtülü (zımni) biçimde olabilir. Aynı şekilde temsilci işleme katılmakla da rızasını dolaylı yoldan gösterebilir. Rıza belirli bir işleme ilişkin olabileceği gibi birden çok işlem için de olabilir. Yenilik doğuran bir işlemdir.
Sınırlı ehliyetsizler, hukukî işlemi kanunî temsilcinin iznini almadan yapmışsa, kanunî temsilci izin veya ret verene kadar işlem askıdadır. İcazet verirse geçerli olur, vermezse işlem baştan itibaren geçersizdir. Yani henüz icazet veya ret verilmediyse kanuni temsilcinin kararına kadar olan bu sürede işlem “askıda hükümsüz”dür.
Tek taraflı bir askıda hükümsüzlük söz konusudur, sınırlı ehliyetsizin yaptığı işlem icazete veya redde kadar askıda hükümsüzken fakat diğer taraf için bağlayıcıdır. Ancak diğer taraf veya mahkeme, kanunî temsilciden belli bir sürede rıza isteyebilir. Eğer istenen sürede rıza gösterilmezse o işlem geçersiz olacak ve diğer taraf, işleme bağlı olmaktan kurtulacaktır.
Hukukî işlem askıda iken, işlemi yapan küçük ergin olursa veya kısıtlı, kısıtlılıktan kurtulursa bizzat kendisi işleme onay vererek, işlemi geçerli hâle getirebilir.
Sınırlı ehliyetsizin yaptığı işleme kanunî temsilci izin veya icazet vermemişse işlem kesin hükümsüzdür. Bu durumda işlemin karşı tarafının iyi niyeti, kural olarak önemli değildir.
Bazı durumlarda kanun vasinin rızasını yeterli görmemiş, ayrıca vesayet makamlarının da iznini
aramıştır. Örneğin, temyiz kudretine sahip bir küçüğün sahip olduğu bir daireyi satmak isteyen anne-baba, görevli sulh mahkemesinden izin almak zorunda ve satış karşılığında alacağı parayı çocuk için harcayacağını ispat etmelidir. Sınılır ehliyetsiz karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada kanunî temsilcinin rızasına gerek yoktur. Tek başına yapabilirler. Örneğin, bir bağışlama sözleşmesinde bağışlanan olabilirler. Fakat bağışlama işlemlerinde belli bir görev yüklemesi varsa (yüklemeli bağışlama) kanuni temsilci izni aranır.
Evlenme, nişanlanma, ergin kılınma, evlat edinilme ve adın değiştirilmesi gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı
haklarda, sınırlı ehliyetsiz bu hakları tek başına kullanabilir. Nişanlanma da nişanlanmanın geçerliliği için değil de nişanın bozulmasının sonuçları bakımından kanunî temsilci rızası aranır.
Sınırlı ehliyetsizler, yasal temsilcilerinin rızası olmadan kendileri için yapamayacakları işlemleri, başkalarının doğrudan temsilcisi olarak yapabilirler. Sınırlı ehliyetsiz ancak rızai temsilci olabilir, yasal temsilci olamaz. Sınırlı ehliyetsizin rızai temsilci olmasına bir engel bulunmamasına karşılık, bir kimsenin vekili olabilmesi için yine yasal temsilcinin rızasına gerek vardır. Çünkü vekalet sözleşmesi, iki taraflı bir işlem olarak sınırlı ehliyetsizi borç altına sokar.
Bazı işlemlerde ne yasal temsilcinin rızasıyla ne de onun adına yasal temsilcisinin yapamayacağı işlemler vardır: Önemli bağışlarda bulunma, vakıf kurma ve kefalettir. (yasak işlemler)
4) SINIRLI EHLİYETLİLER
Kendisine yasal danışman atanan kişiye sınırlı ehliyetli denmektedir. Sınırlı ehliyetliler tıpkı tam ehliyetliler gibi ayırt etme gücüne sahip, ergin, kısıtlı olmayan kişilerdir. Dolayısıyla sınırlı ehliyetlilerin kural olarak hukuki işlem yapma ehliyetleri vardır. Ancak bu kişiler kanunda belirtilen hukuki işlemleri yapabilmek için yasal danışmana danışmak zorundadırlar. Sınırlı ehliyetliler ayırt etme gücüne sahip olduklarından gerçekleştirdikleri haksız fiillerden mutlak sorumludurlar.
Evli kişilerin sınırlı ehliyetli olup olmadıklarıysa tartışma konusudur. Çünkü kanun bazı hukukî işlemlerde diğer eşin rızasını aramaktadır. Örneğin kefalet sözleşmesinde veya aile konutu üzerinde tasarruf işlemi gerçekleştirebilmek için diğer eşin de rızası gerekmektedir. Ancak sonuç olarak bir kişinin evli olması diğer eşin onun yasal danışmanı olduğu anlamına gelmez.
Sınırlı ehliyetlilere aşağıdaki işlerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır:
1- Dava açma ve sulh olma
2- Taşınmazların alımı, satımı, rehni ve bunlar üzerinde ayni hak kurulması
3- Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehni
4- Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri
5- Ödün verme ve alma
6- Anaparayı alma
7- Bağışlama
8- Kambiyo taahhüdü altına girme
9- Kefil olma

Yorum Gönder

0 Yorumlar